AVRUPA PARLAMENTOSU 3 NİSAN’DA, ÖNEMLİ ÇEVRESEL, SOSYAL VE YÖNETİŞİM (ESG) DÜZENLEMELERİNİN UYGULANMASINI İKİ YIL ERTELEMEYİ ÖNGÖREN KARARI ONAYLADI. ERTELEMEYE KONU DÜZENLEMELER ARASINDA KURUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK RAPORLAMA DİREKTİFİ (CSRD) VE KURUMSAL SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK DURUM TESPİTİ (ÖZEN YÜKÜMLÜLÜĞÜ) DİREKTİFİ (CSDDD) DE BULUNUYOR.

Karar; AB’nin “Yeşil Mutabakat” hedeflerinden geri adım atmadan, şirketlerin üzerindeki bürokratik ve mali yükleri hafifletmeyi, uyum sürecine daha fazla zaman tanımayı ve yeni düzenlemelerle daha sade ve etkili bir sürdürülebilirlik çerçevesi oluşturmayı amaçlıyor. Buna göre; CSRD: Büyük şirketler için sürdürülebilirlik raporlama yükümlülükleri 2027’ye ertelendi (500’den fazla çalışanı olan büyük şirketler için raporlama 2025 yerine 2027’de; diğer büyük şirketler için 2026 yerine 2028’de başlayacak. KOBİ’ler için raporlama yükümlülükleri 2027 yerine 2029’da başlayacak). CSDDD: AB ve AB dışı gruplar için durum tespiti (özen) yükümlülükleri, şirketlerin büyüklük ve gelirine bağlı olarak 2028 ile 2030 yılları arasında başlayacak (3.000’den fazla çalışanı ve 900 milyon avro üzerinde cirosu olan AB şirketleri için yükümlülükler 26 Temmuz 2028’de başlayacak. Benzer ölçekte üçüncü ülke şirketleri için de aynı tarih geçerli olacak. Diğer şirketler için yükümlülükler 26 Temmuz 2029’da başlayacak. Raporlama yükümlülükleri ise, şirket türüne göre 1 Ocak 2029 ya da 1 Ocak 2030’dan itibaren başlayacak). Diğer yandan, Avrupa Parlamentosu’nun bu kararı sonrasında Üye Devletler, bu değişiklikleri 31 Aralık 2025’e kadar ulusal yasalarına entegre etmek zorunda kalacaklar. Bununla birlikte ertelemenin; AB ve AB dışı şirketler için, ESG düzenlemeleri, bunların uygulanması, bu alandaki yatırım planlamaları, paydaş ilişkileri gibi alanlarda bazı sonuçlara ve stratejik fırsatlara yol açması da bekleniyor: • Uygulamada belirsizlik ve uyum yorgunluğu: Sürekli değişen takvimler şirketlerin uyum motivasyonunu azaltabilir ve ESG sistemlerine yönelik yatırım planlarını geciktirebilir. • İtibar riski ve rekabet eşitsizliği: Erteleme kararı, yüksek şeffaflık talep eden müşteriler ve yatırımcılarla ilişkileri zedeleyebilir ve gönüllü raporlama yapan şirketlerle diğerleri arasındaki fark açılabilir. • Ulusal düzenlemelerde ayrışma: Almanya ve Fransa gibi bazı AB ülkeleri kendi ulusal kurallarını uygulamaya koyarak, uluslararası faaliyetleri olan gruplar için karmaşıklığı artırabilir. • Tedarik zinciri görünürlüğü: Durum tespiti, özen yükümlülüklerinin ertelenmesi, tedarikçi riskleri ve emisyonları konusunda şeffaflığı geciktirebilir. • Sivil toplum ve paydaş baskısında artış: Kamuoyu ve yatırımcıların sürdürülebilirlik verisi bekleme süreleri uzayabilir. • ESG raporlama altyapısının güçlendirilmesi için hazırlık süresi kazanımı: Şirketler, entegre sürdürülebilirlik raporlama sistemi kurmak için ek zaman kazandılar. Bu şekilde, uyum süreçlerinin zamana yayılma ve maliyetlerin kontrollü şekilde yönetilme imkânı doğarken, bu durum özellikle dijital altyapı oluşturma, veri toplama sistemleri kurma, raporlama kapasitesi geliştirme ihtiyacı içindeki KOBİ’ler için önem arz ediyor. • Tedarikçi ilişkilerinin geliştirilmesi: Erteleme ile şirketlere, değer zinciri boyunca tedarikçiler, STK’ler ve kamu kurumlarıyla iyi iş birlikleri ve kapasite geliştirmek için daha fazla zaman tanınıyor. • Liderlik ve fark yaratma: Şirketler, erteleme ile sorumlu tedarik ve şeffaflık konularında öncü bir konum elde etme şansı elde ediyorlar. Ertelemeye rağmen erken faaliyete geçen şirketler, yatırımcılar ve müşteriler nezdinde daha fazla güvenilir ve sürdürülebilir olarak algılanabilecekler. • Küresel standartlara uyum: ISSB, SEC, CBAM, GRI gibi küresel standartlarla daha iyi uyum sağlama imkânı da ortaya çıkmış durumda. Şirketler, sürdürülebilirlik kriterleri ve stratejilerinin iş modellerine entegrasyonu sırasında daha derin stratejik analizler yapabilecekler. Özellikle makine, otomotiv, kimya ve metal gibi imalat sanayilerinde faaliyet gösteren çok uluslu şirketler ve bunların tedarikçileri bakımından önümüzdeki 24 aylık süre, öngörülen düzenlemelere hazırlık için kritik bir dönem olacak. Bu sektörler; AB düzenlemelerine göre yüksek enerji ve kaynak tüketimi gerektirmesi, karmaşık ve çok uluslu tedarik zincirlerine sahip olmaları, çevresel etkilerinin (emisyon, atık, kirlilik) yüksek olması, insan hakları ve işçi güvenliği gibi alanlarda sosyal riskler içermeleri nedeniyle ertelenen uygulamaların başarısı açısından yüksek etkiye sahip sektörler arasında yer alıyorlar. Bu sektörlerde uyum için erken harekete geçmenin maliyeti, beklemenin getireceği maliyetten daha düşük olacaktır. Ayrıca, ortaya çıkan stratejik fırsatların ve erken uyum avantajlarının değerlendirilmesi; yeşil finansmana erişim ve kaynak verimliliğinin artırılması bakımından da önemli olacaktır.